Etiketler: , , , , ,

-The Elder Scrolls V: Skyrim


1995’ten bu yana son zamanlar hariç yoğun bir şekilde içinde bulunan birisi olarak RPG türünün giderek büyüyen bu gelişimi beni oldukça sevindiriyor.  Her ne kadar geçmişi de sağlam olsa Baldur’s Gate ile bir üst seviyeye geçen bu tür kısa zamanda oyun dünyasının temel yapı taşlarından birisi haline geldi.

Belki bu açılışı diğer Bethesda oyunlarında da yaptım ancak nedense her Bethesda RPG’sini oynadığımda, bir şekilde kendimi bu tarz şeyleri anlatmak zorunda kalmış olarak buluyorum. Ancak bu sefer fazla uzatmayacağım ve hemen konuya gireceğim.

Evet sevgili okurlar, artık Skyrim aramızda. Hatta onu iki gündür aralıksız oynadığınıza eminim. Sinirinize dokunan yanları, gözünüzün görmek istemediği ufak hataları ve bazı eksikliklerine rağmen onu cuma gününden itibaren aralıksız oynayan kaç kişi var? Eğer şimdi içinizden “Ben” diyorsanız bilin ki yalnız değilsiniz. Sizin gibi milyonlarca insan da bu soruya aynı cevabı verirdi. Çünkü Syrim mantık ya da teknik, ne olursa olsun bütün eksikliklerini göz ardı etmenizi sağlayan bir atmosfer ile Elder Scrolls serisine yeni bir mevsim yaşatıyor.

Batının çocuğu kuzeye taşınınca

İlk başta hemen söyleyelim de aradan çıksın; Skyrim gerçekten muhteşem olmuş. Evet, bazı görsel eksikliklerinin yanında yukarıda da değinmeye çalıştığım gibi mantıksal hataları da mevcut zaten o yüzden “mükemmel” olmamış ancak muhteşem olduğu kesin.

Oyun yüklenirken kendi kendime kim olayım diye düşünüyordum. Muhtemelen Oblivion’daki karakterimi burada oluşturup yine hırsızlık dünyasında kral olmaya devam edecektim.  Karakter yaratma ekranında bu düşünce ile Khajiit ırkını seçip yeni Whisper adlı karakterimi yaratırken bir anda gözüme Redguard çarptı, sonra Argonian, sonra Elf’ler ve işte daha o anda yeni oyunun çok ama çok uzun süreceğini fark ettim.




Yapımcıların ne dediği, kaç saatlik eğlence vaadettikleri önemli değil. Bir oyundan sıkılırsanız o oyun sizin için bitmiştir, nokta. Oynanışı ister 100 saat sürsün ister yılarca, eğer sürekli aynı şeyleri yapıyor ve artık bir döngü içinde olduğunuzu hissediyorsanız o oyunun size vereceği fazla birşey kalmamıştır demektir. Hoş bu durum aslında belki oyunların %99’u için geçerli. Elinde sonunda bir noktadan sonra aynı şeyleri yapmaya devam ediyorsunuz, fakat burada iyiyi kötüden ayıran şey sanıırm, o noktaya ne kadar zamanda gelip o noktadan sonrasına ne kadar katlanılabileceği. Neyse konudan çok fazla uzaklaşmayalım.

Dediğim gibi oyun yüklenirken aklımda Khajiit’im Whisper ile kuzeyin bu buzlu tundrasında gecelerin kralı olma fikri vardı. Önce bir şekilde Dark Brotherhood’u bulacak orada ün salıp en iyisi olacak sonra da Hırsızlar Loncası’nda harikalar yaratacaktım. Suikastlar düzenleyecek, malikaneleri soyacak hatta ilerleyen zamanlarda Skyrim kralları üzerinde cepçilik bile yapacaktım. Fakat ırk seçiminde gözlerim Redguard’a takıldı ve bir anda bütün planlarım altüst oldu. 


Sonunda insan yapmayı becerdin Bethesda

Morrowind, Oblivion, Fallout, Fallout: New Vegas. Bütün bu oyunların kendilerine has artıları ve eksileri olsa da hepsinin ortak bir zayıf noktası vardı ki o da Gamebryo motoru. Bu motor bizlere bir türlü düzgün bir insan oluşturmayı beceremiyor ve her yeni oyunda gelişeceğine sürekli yerinde kalıyor hatta ufak bir kaç adımla geriye bile gidiyordu.

Her ne kadar Morrowind ile Oblivion arasında teknik anlamda büyük bir ileriye zıplama olsa da ikisinin de temelinde aynı sistem yattığında bu sorun yıllar boyunca varlığını sürdürdü. Tamam eskiden bu tarz problemleri “Zamanın teknolojisi buna yetiyor” “Adamlar yeni motor ile uğraşıp zaman kaybetmek istemiyorlar” veya “Abi önemli olan grafik mi yoksa atmosfer ve oynanabilirlik mi?” gibi şeylerle gözardı edebiliyorduk. Ancak Bethesda RPG’leri sürekli aynı görsellikle devam ederken diğer RPG oyunları (Dragon Age, Mass Effect) oynanışları yanında görselliklerini de oldukça güzel seviyede karşımıza çıkartınca hayranları bir noktadan sonra çocuğunu azarlan bir anne edasıyla Bethesda’ya kızıp “Sen neden onlar gibi olamıyorsun?” sorusunu sormaya başladı. İşte sürekli azarı yiyen o çocuk da kendisinden bekleneni yaparak bu ünlü seriyi yeni bir çağa soktu; Creation Engine çağına.

Todd Howard her ne kadar “Yeni oyunda Morrowind ile Oblivion arasındaki kadar bir grafiksel sıçrama olmayacak, daha çok Oblivion’un geliştirilmiş hali olacak” dese de bana göre  Skyrim’in görsel sunumu Oblivion’un da üstünde. Benim bahsettiğim şey ağaçların rüzgarda sallanması, yerdeki taşların dokularının ne kadar gerçekçi göründüğü veya suyun üzerindeki yansımanın güzelliği gibi şeyler değil. Benim bashettiğim şey oyunu oynaren kendinizi kuzeyde hissetmeniz, yeni bir kültürün içine girdiğinizi iliklerinize kadar fark etmeniz, Whiterun’ın da Solitude’un da “şehir” olarak geçmesine rağmen Solitude’un daha bir şehir, Whiterun’ın daha bir garnizon/kasaba karışımı bir yer olduğunu hissetmeniz. Riften’e ilk adımınızı attığınızda burada gölgenize bile güvenmemek zorunda olduğunuzu kendi başınıza anlamanız. Benim bahsettiğim o soğuk tundra rüzgarını sanki gerçekten yüzünüze çarpıyormuşcasına  hissetmeniz.




Varsın dağlar çok gerçekçi olmasın, varsın suda herşeyin yansıması bulunmasın, varsın uzaktaki nesneler çok yakına gelince belirir olsun (kaldı ki bu sorunların çoğunu grafik ayarlarında en yüksek yaptığınızda gideriyorsunuz), Skyrim’in en güzel yanı ne biliyor musunuz? Geçen sefer Cyrodill’de miydim bilmiyorum ancak bu sefer kesinlikle kuzeyin bu görkemli çocuklarının arasında gezdiğimi hissettim. İşte Skyrim’in en güzel yanı da buydu.

Kadı kızı ile Şam’da kayısının hikayesi

Hazır oyunun teknik yanına girmişken buradan devam edelim. Kim ne derse desin benim için şu bir gerçek ki Skyrim ile Oblivion arasında görsellik açısından oldukça büyük bir fark var. Elbette bunların en başında karakterlerdeki fiziksel gelişmeler geliyor.

Hala New Vegas’taki o karakter yaratma ekranında pörtlek gözlü, uzaylı-insan-radyoaktif varlık karışımı karaktler gözümün önüne geliyor da geçen bir sene içinde Bethesda oyunlarında nereden nereye geldiğimizi çok iyi anlıyorum. Artık konuştuğunuz kişiler, ki bu gerek insan olsun gerek Argonian, Khajitt veya Elf, onların neler hissettiğini yüzlerinden ciddi anlamda fark ediyorsunuz. Elveneceğiniz kadını son anda rahip önünde reddettikten sonra onun ağlamak üzere olan ancak gururundan dolayı kendini tutan o ifadesini yüzünde birebir görebiliyorsunuz. Kaplamaların kalitesini resimlerden bile farkedebiliyorsunuz. Mimikler, dudak hareketleri, bakışlar hepsi ciddi anlamda büyük bir gelişme göstermiş durumda.

Hiç mi esksik yanı yok? Elbette var hem de olması gerektiğinden fazla. Hanlarda ateşin üzerinden yürürken size hiçbir şey olmaması, gölgelerin orta grafik seviyesinde garip dalgalanmaları, seslerde zaman zaman oluşan senkron sorunları, arada bir animasyonlarda oluşan gariplikler mevcut. Tıpkı bütün oyunlarda olduğu gibi. Ve tıpkı bütün oyunlarda olduğu gibi bunların hepsi yamalarla giderilebilcek sorunlar. 

Müzikler eski oyundan ezgiler taşısa da atmosferi yansıtan cinsten. İçinde bulunduğunuz duruma ve mekana göre çok güzel senkron oluyor. Riften gibi pis bir şehirde içinizi ürpertirken, Windhelm’de yumuşak ezgiler kulağınızı mest ediyor. Sesler, dediğim gibi bazı ufak problemlerin yanında oldukça iyi hazırlanmış. Nitekim ses aktörleri arasından Christopher Plummer, Joan Allen, Vladimir Kulich, Max von Sydow, Michael Hogan gibi usta isimler var. Hatta bir ara Jeremy Irons’ın bile sesini duyduğumu sandın ancak listede göremeyince oldukça benzer birisi olduğunu anladım.

Şimdi sizlere şunu belirtmek istiyorum. En sevdiğiniz RPG oyununu bir düşünün, onun grafiklerini iyice aklınızdan bir geçirin. İyisiyle kötüsüyle bütün her şeyini adil bir şekilde tartın ve o oyundaki teknik hatalar ile Skyrim’deki teknik hataları karşılaştırın. Göreceksiniz ki o kadar büyük farklar bulamayacaksınız. Dolayısı ile yazının sonunda grafik puanına baktığınızda hemen hüküm vermeyin.

Nitekim o puan sadece yere düşen taşın o sırada script olarak orada bulunan bir adamın içinden geçmesini veya kapıya on adım kala kapı önündeki nöbetçinin belirmesini göze alarak değil, bunların yanında sizi oyunun içine ne kadar dahil ettiğine bakılarak, atmosferi ne kadar yaşamanızı sağladığı göz önüne alınarak veya karşınızdaki kişinin duygusunu ne kadar hissettiğiniz hesaba katılarak verildi.

Ben hırsız olacağım dedim babam zorla savaçı yaptı

Her neyse bu kadar teknik özellikten bahsetmek yeter. Zaten çok da sevmediğim bir konu, özellikle de konu RPG oyunu olunca. Bu arada biz nerede kalmıştık?

Ah evet, Redguard.

Aklımda Khajiit ve gönlümde Thief varken bir anda karşıma çıkan yeni Redguard tasarımı, ne yalan söyleyeyim, aklımı başımdan aldı. Normalde RPG oyunlarında savaşçı karakteri daha sonraki oynayışlarımda seçerim ancak bu arkadaşı gördüğümde bir anda “Ben önce milleti bir kılıçtan geçireyim de sonra gölgelerde saklanırım” fikri oluştu ve bir savaşçı olarak oyuna başladım.

Karakter yaratma ekranındaki seçenek bolluğu bu tür oyunların olmazsa olmazından. Sağolsun BioWare sayesinde yıllarımızı geçirdiğimiz bu ekran Skyrim’de de bol seçeneklerle karşımıza çıkıyor. Fakat bazı oyunların aksine Skyrim’de bu kısım çok da abartılmamış. Pek çok seçenek ve buna bağlı olarak oluşturulabilecek yüzlerce kombinasyon olsa da tatmin edecek sayıda seçenek sunulmuş. Dolayısı ile sevdiğiniz, benimsediğiniz karakteri kısa bir sürede oluşturabiliyorsunuz.




Zaten karakter yaratma ekranı da bu kadarla kalıyor. Irkınızı seçip onun şeklini şemalini değiştirdikten sonra karakterinizin adını giriyorsunuz ve bitiyor. Sonrasında size yetenek kısımları, hangi tanrıya inandığınız, sınıfınızın ne olduğu gibi klasik sorular sorulmuyor. Skyrim’de neye inandığınızın bir önemi yok, tıpkı mesleğinizin ne olduğu gibi. Artık yeteneklerinizi listeden seçerek değil onları uygulayarak veriyorsunuz. Aklınızda savaşçı olmak mı var? O zaman elinize bir silah alıp zırhınızı kuşanıyorsunuz ve milleti kesmeye başlıyorsunuz. Sıkılıp kendinizi büyüye mi vermek istediniz? O zaman silahınızı yanınızda taşıyıp gelen düşmanları ateş topuyla yok etmeye başlıyor sıkıştığınızda eski güzel kılıcınıza sarılıyorsunuz. Zaten bir süre sonra büyüde de ustalaşınca kılıcınızı evinizin duvarına asıyorsunuz.


Oyunda bildiğiniz gibi level scalling dediğimiz seviye sistemi de Oblivion’dan farklı bir hale getirildi. Eski oyunda herkes sizinle birlikte seviye atlıyordu ancak yeni oyunda herkes kendi seviyesinde. Dolayısı ile daha oyunun en başında sizi tek hamlede indiren bir düşmanla karşılama olasılığınız mevcut.

Oblivion’da sınıf seçiminden dolayı bazı yetenekler ana yetenekleriniz olarak belirlenip onlarda ustalaştıkça seviye atlıyordunuz. Yani bir hırsız, ağır zırh yeteneğini geliştirse de pek birşey değişmiyordu. Skyrim’de sınıf diye bir kavram olmadığı için artık herhangi bir yetenekte ilerlediğiniz zaman seviye atlıyorsunuz.

Yeni seviyeye geçtiğinizde ise yapmanız gerekenler çok basit. Öncelikle Health, Magicka veya Stamina’dan hangisini arttırmak istediğinizi seçiyorsunuz. Seçtiğiniz özellik on puan artıyor. Ardından DİLERSENİZ yeteneklerinize bir tane perk yani bir nevi avantaj ekleyebiliyorsunuz. Her yeteneğinizin içinde o yeteneği daha iyi kullanmanızı sağlayacak birkaç perk mevcut ve seviye atladıktan sonra oyunu nasıl oynamak istediğinize bağlı olarak size uygun yeteneğin içindeki bu perklerden seçecerek karakterinizi daha da iyi duruma getiriyorsunuz.

Örneğin; bir savaşçısınız diyelim. Kılıç ve kalkan kullanıyorsunuz. Güçlü bir yaratıkla savaştınız ve bu sırada tek el kullanılan kılıç özelliğiniz (One-Handed) 19’dan 20’ye çıktı. Bunun sonucunda da seviye atladınız. Hemen Tab tuşuna basarak oyunun menüsüne gelip Level Up ekranına geliyorsunuz (aynı zamanda yetenek ekranı).

Önce Health, Stamina veya Magicka’dan bir tanesini seçip onu 10 puan arttırıyorsunuz. Ardından elinizde bir tane perk seçme hakkınız bulunuyor. Şimdi dilerseniz bu perk’i  hemen kullanabilir, dilerseniz sonraya saklayabilrsiniz. İlkini seçecek olursanız o zaman on sekiz yetenekten bir tanesine geliyorsunuz ve buradaki perk’lerden bağlı olduğu yeteneğin seviye puanını karşılayabilecek olan  bir tanesini seçebiliyorsunuz.

Örnekten devam edecek olursak tek el kılıç yeteneğiniz 20 olduğunda bu yeteneğe bağlı on perk’ten yalnızca yetenek gerekliliği 20 ve altında olan perkleri seçebiliyorsunuz. 40 olduğunda bu sefer 40 ve altı yetenek puanları isteyen perk'leri seçiyorsunuz. Bazı perkler bir kere seçilirken bazıları birkaç kere seçilme özelliğine sahip. Elbette bu tür perk’lerin her yeni seçiminde istenilen yetenek seviyesi de artıyor.




Yeni sistem eskisine oranla daha etkili olmuş. Her şeyden önce oyunda çok daha hızlı seviye atlıyorsunuz. Ben 3-4 saat hiç savaşmadan oynamama rağmen bu sürede iki sevye atladım. Elbette burada önemli olan sizin bu oyunda ne olmak istediğiniz, çünkü oyun bunu sizin için seçmiyor. Her ne kadar Skyrim’de savaşçı, hırsız ve büyücü olarak üç ana sınıf mantığı bulunsa da bunlar sadece belli şeylerin daha kolay anlaşılması için isimlendirmek veya sınıflandırmak amacıyla yapılmış.

Örneğin Guardian Stone’lar. Skyrim üzerinde yeteneklerinizi arttıran Guardian Stone adında taşlar mevcut. Bunların bazıları savaşçı, büyücü veya hırsız olmak isteyenin kullanacağı yeteneğine bonus verirken bazıları da etraftaki ölüleri diriltip bir süre sizin için savaşmalarını sağlamak gibi değişik yetenekler veriyor. Ancak bu taşların yeteneğini bir kere alabiliyorsunuz ve her yeni yetenek bir öncekinin yerine geçiyor. Bazıları pasif olarak sürekli kullanımdayken, misal savaçının %10 daha fazla kritik vurma şansı, demin bashettiğim ölüleri diriltme gibi yetenekler günde bir defa kullanabildiğiniz şeyler oluyor.

Bu zamanda tek iş ile geçinilmiyor
Skyrim her ne kadar kahramanlık oyunu olsa da onu bir hafta boyunca hiçbir mağaraya giremeden veya görev tamamlamadan oynama imkanınız var. Tamam, bu kulağa eğlenceli gelmiyor belki ancak oyunun size sundukları arasında bu da mevcut. Oyunda demicilikten, simyacılığa kadar pek çok meslek seçeneği bulunuyor. Hatta bunlar arasında odunculuk bile mevcut. Bir oduncu baltası alıp sürekli odun kırarak geçinebilirsiniz. Zaten Speech yeteneğinde bulunan Investor perk’i de bunu kanıtlıyor. Speech yeteneğinizi belli bir seviyeye geliştirdikten sonra bu perk’i aldığınızda dükkanlara yatırım yapabiliyor ve bu şekilde hem onların kazanmasını sağlıyorsunuz hem de siz ek gelir elde edebiliyorsunuz. 

İtiraf etmeliyim ki bu zaman kadar oynadığım oyunlarda, buna WoW’da dahil, crafting olayına hiçbir zaman ısınamadım ve özen de göstermedim. Bu zamana kadar da hiç ihtiyaç duymadım. Skyrim’de de çok ihtiyacım olan bir özellik değildi ancak bir süre oynadıktan sonra bilinçsiz bir şekilde Redguard’ım ile Smithing özelliğine yatırım yaptığımı fark ettim. Sürekli olarak öldürdüğüm hayvanların derisini toplayıp onları tabakhanelerde işliyor, demir ve çelik külçeleri bulduğumda seviniyordum.

Oyunda simyacılık yeteneği de biraz değişime uğramış. Etraftan topladığınız tüm maddelerin dört özelliği bulunuyor ancak başlarda bunların ne olduğunu bilmiyorsunuz. Bu mazlemelerin artılarını ve eksilerini deneme yanılma yöntemi ile buluyorsunuz. Bir simya masasına geldiğinizde mazlemelerden en az ikisini, opsiyonel olarak üçüncüsünü birleştirdiğinizde çoğu zaman başarısız oluyorsunuz ancak bir süre sonra hangi otun neye yaradığınız, hangi tozun ne için kullanıldığını öğrendiğinizde çatır çatır iksir ve zehir oluşturmaya başlıyorsunuz.

Tıpkı Oblivion’daki gibi Skyrim’de de ev sahibi olma imkanınız mevcut. Hoş 2008’deki mortage krizi oyunu da vurmuş gibi nitekim daha ilk gittiğiniz şehirde bile size 5000 altın fiyat çekiyorlar ancak evinize sahip olduktan sonra düzenli bir hayata geçiyor ve oyuna daha da fazla adapte olmaya başlıyorsunuz. Hele bir de evlenirseniz işte o zaman tam oluyor.

Skyrim ayrıntılarda gizlidir

Evlenmek demişken bunun da nasıl yapılacağını sizlere kısaca anlatayıp. İlk başta Riften’e gidip Bee and Barb hanında veya Temple of Mara’da bulunan Maramal ile konuşuyorsunuz. 200 altın karşılığında ondan Amulet of Mara adlı kolyeyi alıyorsunuz. Bundan sonra gözünüze kestirdiğiniz müstakbel eşinizin yanına gidip kolye boynunuzdayken konuşmaya başlıyorsunuz ve yeni çıkan “Benim gönlüm sende kaldı” tarzı  bir seçenek ile mutlu bir birlikteliğe ilk adımı atıyorsunuz. Bundan sonra yapmanız gereken şey tekrar Riften’e dönüp Maramal ile konuşmak ve ona evleneceğinizi söylemek. Yaklaşık 24 saat sonra seramoni başlıyor ve siz de müstakbel eşiniz ile ömür boyu sürecek bir mutluluğun yeminini ediyorsunuz.

Elbette bu olay bir paragraflık bir zamanda gerçekleşmiyor. Kendimden örnek vermem gerekirse, ben Whiterun’da ilk ejderhamı öldürdükten sonra (bu konuya ayrıca değineceğim) Whiterun’ın Jarl’ı, yani kralı, bana teşekkür edip Thane ünvanına layık gördü. Bu bir nevi dük giib birşey, ama aynı zamanda bir de yardımcı bağışladı ki kendisi Lydia adında güzeller güzeli esmer bir Nord. Ben evililk olayını çözdüğümde açıkçası aklımda Lydia ile evlenmek vardı fakat onunla henüz çok fazla vakit geçirmediğim için bu seçenek açılmıyordu. Öte yandan Whiterun’un hevesli tüccarı Ysolda’da da en az Lydia kadar hoş bir bayandı. Üstelik dükkanı olduğu için kendisi ile evlendiğimde hergün 100 altın alma gibi bir seçeneğim orataya çıkıyordu. Ben de onda bir şansımı denedim. Daha öncesinden onun bir sorununu çözdüğüm için kendisi bana halihazırda ısınmıştı. Onunla konuşmaya başladığımda boynumdaki Mara kolyesini görür görmez ondan bahsetti ve beklediğim konuşma gerçekleşti ve en sonunda Ysolda ile evlendim.




Evlendiğiniz zaman nerede kalacağınız doğal olarak seçenekleriniz ile sınırlı. Misal benim o sırada bir evim olmadığı için iç güveysi olarak Ysolda’nın evinde kaldım. Ancak daha sonradan kendinize güzel bir ev aldığınızda oraya taşınma imkanınız da mevcut. İşin güzel yanlarından bir tanesi ise evlendikten sonra gerek daha önce tanıdığım insanlar, gerekse Whiterun halkının çoğunluğu yanlarından geçerken veya onlarla konuşmaya başlarken beni tebrik etmeleriydi. 

İşte yukarıda bahsettiğim oyuna dahil olma, adaptasyon gibi şeyleri bu tarz ufak özelliklerden dolayı ısararlı bir şekilde tekrar ettim. Lydia bile onunla konuşmaya başladığımda seçenekler çıkmadan önce beni tebrik etti ve daha sonra klasik konuşma seçenekleri ortaya çıktı. 

Skyrim’de her iki cinsle de evlilik mevcut. Kadın kadına veya erkek erkeğe evlilikler de yapabiliyorsunuz. Lakin evlendikten sonra boşanma olayı yok ya da en azından ben henüz o tarz bir duruma rastlamadaım. Sanırım aile içi geçimsizlik oyunda söz konusu değil. 




Peçeteye istek yazmak

Oyunda bir ufak ayrıntı da hanlara girdiğinizde karşınıza çıkıyor. Yeni oyunumuzda Bard’lar da mevcut hatta Solitude’da Bard Collage adında okul/lonca karışımı bir binaları bile var. Biliyorum Bard’lar Oblivion’da da sınıf olarak mevcuttu zaten ancak benim bahsettiğim, artık bu adamları büyük şehirlerin hanlarında şarkılar söylerken dineleme imkanımızın olduğu. Üstelik sadece dinlemek değil onlardan bir parça çalmasını bile isteyebiliyoruz.

Öte yandan oyundaki loncalardan devam edecek olursak, bildiğiniz gibi Skyrim’de Mages Guild, Fighter’s Guild gibi yerler yok. Thieves Guild adı hala geçiyor ancak sanırım o da ismin artık bir kült halini almasından kaynaklanıyor. Skyrim’de savaşçı loncası The Companions olarak geçerken büyücü loncası ise College of Winterhold adını almış durumda. Ancak oyunda bu ikisi yanında daha pek çok lonca ya da katılabileceğiniz örgüt mevcut. Imperial Army, Storm Cloaks, Battle-Borne, Dark Brotherhood gibi birlikler oyunda katılabileceğiniz diğer örgütler.

Lakin Oblivion’un aksine her on şehrin sekizinde bir lonca yok. Misal büyücüler loncası adından da belli olacağı gibi Winterhold’da bulunuyor. Ben savaşçı loncasını Whiterun’dan başka bir yerde bulamadım henüz. Üstelik oradaki adı da The Companions olarak bile geçmiyor. İçine girip milletle konuştuğumda öğrendim. Dark Brotherhood’a giriş yine masum insanları belli bir sayıda öldürdüğünüzde ortaya çıkıyor ya da küçük bir çocuktan aldığınız bir görev üzerine Riften’deki yetimhanenin sorumlusu kadını öldürdüğünüzde. Ancak bu sefer size doğrudan bir Listener gelmiyor. Onun yerine önce bir kurye, üzerinde siyah el izi olan ve “Biliyoruz” yazan bir mesaj iletiyor, ardından olaylar gelişmeye başlıyor.

Skyrim’de tıpkı eski oyunlarda olduğu gibi alabildiğine görev var. Ana görevin uzunluğu bir yana o kadar çok irili ufaklı yan görev var ki. Bundan dolayı bazı görevler kendi adı altında toplanırken bazıları Miscellaneous kategorisine bulunuyor. Buradaki görevler genellikle tek adımda tamamlanacak görevler oluyor.  Görev takibi de artık oldukça kolay. Gerek oyunun arayüzü gerekse görev ekranının kolay kullanımı sayesinde fazla zorluk çekmiyorsunuz. Yan görevler neredeyse her çeşit. O kadar ki Solitude'da çocuklarla ebelemece oynamaktan bulmacalarla dolu bir zindanda antik bir kılıç aramaya kadar geniş bir yelpaze sunuyor.

Artık her görevin hedefini ana ekranda ilerlerken de görmek işinizi oldukça kolaylaştırıyor. Nitekim ekranın üstünde duran mini pusula da size nereye gitmeniz gerektiği belirtiliyor, fakat Oblivion’un aksine Skyrim’de birden fazla görevi aynı anda işaretleyebiliyorsunuz. 3D olarak hazırlanmış dünya haritasında tek bir tuşla görevin bulunduğu yer ve sizin bulunduğunuz yeri görebiliyorsunuz. Bunun yanında farklı bir noktaya kendiniz de işaret koyabiliyorsunuz. Ancak maalesef bu işarete herhangi bir not düşme özelliği bulunmuyor.

Skyrim’i oynamaya başladığınızda HUD ekranının ne kadar sade ve kullanışlı olduğunu fark ediyorsunuz. Boş boş gezerken ekranda sadece üst kısımdaki pusula gözüküyor. Savaşa girdiğinizde sağlık çubuğu ve duruma göre stamina veya magicka ya da her ikisi birden beliriyor. Öte yandan Bethesda’nın Fallout’tan kazandığı deneyimleri de yeni oyuna aktardığını görüyoruz. İçinde hiçbirşey olmayan sandıkların üzerine geldiğinizde çıkan “Boş” ibaresi bunun en basit örneği. Bu şekilde zamandan kazanıyorsunuz. Ayrıca bazı savaşlarda düşmanınızı öldürürken çıkan ufak sinematikler de yine Fallout kokusu yararken sunumu da oldukça zenginleştiriyor. 




Burada da mı buldun beni kertenkele?

Geldik Skyrim’in en büyük özelliği olan ejderhalara. Bildiğiniz gibi siz bir Dragonborn’sunuz. Yani damarlarınızda ejderha kanı mevcut. Bundan dolayı hem onlarla savaşırken diğer insanlara göre daha büyük avantajınız var hem de ejderhaları öldürdüğünüzde onların güçlerini alma yeteneğine sahipsiniz. İlk ejderhanız daha oyunun başında karşınıza çıksa da onunla savaşma imkanı bulamıyorsunuz fakat ana hikayeyi takip ederseniz ilk savaşınız da çok uzun sürmüyor. Nitekim Whiterun’da ilk ejderha savaşınızı yapıyorsunuz.
Ana hikaye haricinde oyunda ejderhalar ile karşılaşmanız gelişi güzel oluyor. Uzun zaman hiçbir tane görememe ihtimaliniz varken yeri geliyor bir saatte iki ejderha savaşı da yapabiliyorsunuz.  Misal ben Whiterun’daki asıl savaştan bir saat sonra yine aynı noktaya geldiğimde tesadüfen bir ejderha saldırısı daha oldu.

Ejderha savaşları genel olarak güzel hazırlanmış. Özellikle açık alanda oldukça avantajlı olan bu yaratıklar bütün güçlerini kullanarak size saldırıyorlar. Uçuyorlar, dalış yapıp askerleri kapıyor ve yükselip aşağıya atıyorlar, nefes saldırılarını kullanıyorlar, vs. Nitekim tek başınıza değilseniz, hele ki 3-5 kişi birden saldırıyorsanız genellikle ejderha savaşları kolay geçiyor. Misal benim ikinci savaşımda etrafımda Lydia harici 4-5 asker daha mevcuttu ve zavallı yartık onlarla uğraşmaktan bana bakamadı bile. Ben de o savaşı burnum bile kanamadan atlatmış oldum.

Ana hikayede sürekliliği sağlamak adına çıkan ejderhaların belli bir derecede kolay olması anlaşılabilir ancak gelişi güzel çıkanların da bu kadar kolay olması açıkçası beni biraz haya kırıklığına uğrattı.
Ejderhaları öldürdüğünüz zaman Shout adında yeni bir yeteneğe sahip oluyorsunuz. Bu yetenek size o ejderhanın ruhunu emerek sağladığı gücü kullanmanızı sağlıyor. Oyunda toplam 20 tane shout mevcut. Shout’ların yeteneklerini her ne kadar emdiğiniz ejderha ruhlarından elde ediyor olsanız da bunları harabelerin duvarlarında buluyorsunuz.



Her shout’un farklı özellikleri mevcut. Bunlardan bazısı etrafınızdakilerin yere serilmesine hatta havaya fırlamasına sebep olurken bazısı sizi belli bir noktaya ışınlıyor. İçlerinde ateş veya buz büyüsü atıp yüksek hasar vermenizi sağlayanlar da mevcut. 

Shout’lar her ne kadar magicka yemeseler de belli bir cooldown süreleri mevcut. Aynı ya da farklı ikinci bir shout’u yapmak için bir süre beklemek zorundasınız. Bu süreyi ise size pusulanızın kenarında çıkan mavi çizgiler gösteriyor. Ancak oyunda da bu durum için kolaylıklar mevcut . İki shout arasındaki süreyi %20 azaltan Amulet of Talos gibi eşyalar, shout’ları daha etkin kullanmanız için size yardım ediyor.

Genel olarak görkemli ve güzel hazırlanmış olan ejderha sahnelerinin tek kötü yanı dediğim gibi biraz kolay olması. Gerçi ben sadece iki kere savaştım ve kalabalıktım, belki ileride daha zorluları da çıkacaktır. Bir de etrafta dolaşan “Yahu ejderha okla mı öldürülür?” laflarına lütfen kulak asmayın. 

Evet, ejderhalar kadim varlıklardır ve normal silahların onları öldürmesi zordur, hatta imkansızdır. Hadi sıradan bir kılıcı veya oku geçtim ancak bir düşünün bakalım, Baldur’s Gate’te, IcewinDale’da veya Dragon Age’de ejderhaları neyle öldürüyordunuz? Yine büyüyle, yine kılıçla ve yine okla. Burada mantıksız diyebileceğiniz tek nokta bana kalırsa normal bir kılıçla öldürme imakanının olması ancak şunu da söyleyeyim ben her iki savaşımda da onları büyülü baltalar kullanarak öldürmüştüm. Dolayısı ile normal silahla ne kadar rahat öldürürsünüz bilemem.

Kısacası genele bakıldığında oyunun bir parçası olan ejderha savaşları Skyrim’e ciddi anlamda inanılmaz bir hava katıyor.




Bir elimde cımbız, bir elimde ayna

Skyrim’in savaşları elbette ejderhalardan ibaret değil. Etrafımızı saran bir sürü düşman mevcut. Bunlar bazen şeytani ruhlar, bazen dağ kaçkını eşkiyalar, bazen de kolluk kuvvetleri olabliyor. Genel itibari ile yapay zekanın savaş sırasında Oblivion gibi kanatlardan saldırma özelliği bulunuyor ancak bunun üzerinde de biraz oynanmış. Misal, insanlar hayvanlardan daha mantıklı şekilde saldırıyorlar. Grup olarak saldıranlar kendi yeteneklerine göre kendilerini daha mantıklı konumlandırıyorlar. Okçular hemen yüksek bir mekana çıkarken büyücüler arkalara kaçıyor.

Hoş sonunda iş meydan muharebesi ve kargaşaya dönüşse de yapay zekanın başta geliştirdiği bu taktik, bir avuç sersem poligonla savaşmak yerine gerçekten kana susamış haydutlarla savaştığınız hissini veriyor sizlere.

Artık her iki elinizde de bir silah taşıma şansınız var. Farenin sol ve sağ tuşları ile silahlara tıklayarak hangi silahı hangi elinize alacağınızı da belirliyorsunuz. Veya dilerseniz kalkanı sağa kılıcı sola alabiliyorsunuz.

Oblivion’da elimizde kılıcımız varken de alev topu atabiliyorduk ancak o sırada kılıcımız kullanamıyorduk, Skyrim’de ise bunu gerçekleştirebiliyoruz. Dual wield özelliği sayesinde bir yandan kılıç sallarken diğer yandan büyü yapabiliyoruz. Hatta farenin iki tuşuna birden bastığımızda aynı anda hem büyü yapıp hem de silahla vurarak çift hasar bile verebiliyoruz.



Büyü işlemi de biraz değişmiş. Görsel kalitesinin yanında kullanım avantajı da artan büyüler için artık saniyelik fare tıklaması yararsız. Büyüyü yapmak için farenin tuşuna 2-3 saniye basılı tutmak zorundasınız yoksa büyünüz başlamadan bitiyor. Öte yandan farenin tuşuna basılı tuttuğunuz sürece büyü devam ediyor, ta ki magicka’nız bitene kadar. Dolayısı ile alev topunuz bir anda Flame Strike büyüsüne dönüşebiliyor.

Büyülerdeki animasyonlar ve özellikleri zaten daha önesinde çıkan videolardan biliyorsunuz. Artık buz büyülerinde düşmanlar donup kalıyor ve hatta yere düşünce parçalanıyorlar. Ancak oyunun zorluğunu düşüren bir nokta da sağlık çubuğunuzun savaşmadığınız zamanalarda yavaş yavaş doluyor olması. 

Bahsettiğim şey “T” tuşuna basıp "wait" yapmak değil. Bunu yapmasanız bile sağlık çubuğu sağlam bir hızda doluyor ve düşmanların sizleri öldürmesi biraz daha zorlaşıyor.

Yolluksuz maceraya çıkılmaz, karnımız kazınır sonra
Skyrim’de ön plana çıkartılan bir başka nokta da yiyecek meselesi. Hatırlarsanız Oblivion’da yiyeceklerin çoğu Fatigue yani stamina azalmasına karşı yarar sağlardı, Skyrim’de ise çoğunluk sağlığın artmasına yarıyor. Cooking yeteneği seviyesi olmayan bir yetenek, yani daha oyunun en başında bile sağlam yiyecekler yapabiliyorsunuz. Tek gereken şey malzemeler. Hal böyle olunca etrafta yenilebilecek ne var ne yok herşeyi toplamaya başlıyorsunuz. Elbette çiğ yiyeceklerle pişmişlerinin arasında da oldukça fark oluyor. Çiğ bir havuç sadece 1 puan sağlık verirken sebze çorbası 5-10 puan sağlık kazandırıyor.


Öte yandan evlendiğinizde hanımınız da size her gün bir yemekten belli sayıda hazırlıyor.

Yine bu yiyecekleri en rahat bulacağınız noktalar hanlar. Öte yandan yan görevlerin de çoğunu hanlardan alıyorsunuz. Hancı ile konuştuğunuzda ona son dedikoduları sorarsanız neredeyse her bir dedikodusu size yan görev olarak dönüyor.

Bu arada oyun içindeki diyaloglar da oldukça düzeltilmiş. Konuşma sesleri, şiveler özenle hazırlanırken diyaloglara daha sağlam bir altyapı getirilmiş. Yine de her zaman bu sağlamlığı göremiyorsunuz. Bazen yan görev verecek bir adamla konuşurken daha karşı taraf olayın konusunu açmadan sizde o konuyla ilgili konuşma seçeneği çıkıyor.

Misal Riverwood'da Sven’in kız arkadaş muhabettinde adama merhaba der demez “Demek ikiniz aynı kızdan hoşlanıyorsunuz?” seçenği çıktı. Kaldı ki ben daha elf’i görmemiştim bile.




Uzun lafın kısası
Sizlere neredeyse milyonlarca şey yapabileceğiniz bir oyunu anlatmaya çalıştım elimden geldiğince. Açıkçası yazıya geri dönüp baktığımda daha bahsedilecek pek çok şeyin olduğunu görüyorum. Nitekim oyun boyunca bile aldığım kısa notlar dört sayfayı geçti ancak yazıyı bu kadar uzatmak da oldukça gereksiz.

Her oyunda olduğu gibi Skyrim’de de gerek teknik gerek mantık hataları mevcut. Her ne kadar bazıları yamalık olsa da bazıları ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Ancak her oyunun içinde olan bu tarz sorunlara takılarsak ciddi anlamda Skyrim’e çok büyük haksızlık etmiş oluruz.

Yeni Elder Scrolls oyunu Skyrim’de daha yoğun bir atmosfer mevcut. Karakterlerin doğallığı ve sizlere verdiği duygu daha belirgin. Savaşlarda artık vuruşları daha iyi hissedebiliyorsunuz. Elden geçirilmiş altı dolu diyaloglar, zevkli  görevler, oynanış adına getirilmişlik yeniliklerle bu türü sevseniz de sevmeseniz de mutlaka denemeniz gereken bir oyun olmuş Skyrim.Şimdi izninizle ben aranızdan ayrılıyorum. Nitekim bulmam gereken gizli bir kardeşlik örgütü var. Hepinize iyi oyunlar.



Minimum sistem gereksinimleri:
  • İşletim sistemi: Win XP/7/Vista ( 32 ya da 64 bit)
  • İşlemci: Dual Core 2 GB
  • RAM: 2 GB
  • Ekran kartı: DX9c uyumlu 512 MB 
Tavsiye edilen sistem gereksinimleri:
  • İşletim sistemi: Win XP/7
  • İşlemci: Quad-Core Intel/AMD işlemci
  • RAM: 4 GB
  • Ekran kartı: DX 9 destekli, 1 GB hafızaya sahip GTX 260/Radeon 4890 ya da daha iyisi.

3 yorum:

  1. Kocaeli Bilgisayar Servisi

  1. Bakırköy Günlük Kiralık Daireler

  1. Turgay Web Tasarim dedi ki...:

    Turgay Web Tasarim Kocaeli

Yorum Gönder