Etiketler: , , ,

-Amazing Alex

1 yorum

Angry Birds'ün yapımcısı Rovio, dört oyunluk Angry Birds serisinin ardından firmanın başka oyunlarla da aynı başarıyı yakalayabileceğini göstermek adına Amazing Alex'i sonunda oyuncularla buluşturdu. Yoksa oyunu oynamaya başladığınız ilk dakikadan itibaren bir şeylerin ters gittiğini, aslında bu oyunu tanıdığınızı mı düşündünüz? Haklısınız. Çünkü Rovio, Casey's Contraptions adında bir oyunun haklarını geçen aylarda satın aldı ve App Store'dan kaldırdı. Ardından ana karakteri ve oyunun adını değiştirip bölüm sayısını artırmaktan başka neredeyse hiçbir değişiklik yapmadan oyunu "Rovio Mobile" etiketiyle oyunculara sundu.

Amazing Alex fizik kuralları üzerine kurulmuş bir bulmaca oyunu. Elle çizilmişi andıran eğlenceli grafiklere sahip oyunda amacınız her bölümdeki yıldızları elinizdeki malzemeleri fizik kuralları doğrultusunda kullanarak toplamak. Rovio, Alex'i sadece bir figür olarak kullanmış ve oyunda herhangi bir hikâye yok. Toplam 100 bölüm bulunuyor ve daha ilk bölümlerden itibaren balon, raf ve bir dizi boruyu bölümdeki yıldızları elde etmek için kullanabiliyorsunuz. Bölümlerde ilerledikçe kullanabileceğiniz malzeme sayısı artıyor ve tıpkı çizgi filmlerdeki gibi kompleks reaksiyon zincirlerini kullanarak, oyunun size oklarla gösterdiği yerlere malzemeleri ulaştırmaya çalışıyorsunuz. Örneğin öncelikle bilardo topunu borularla yıldızlardan birinin üzerine yollayabilir, yan tarafta yükselen balona raflarla yön verip diğer yıldızları toplayabilirsiniz. Veya art arda bir yığın olayı planlamaktansa sadece yer çekimini kullanarak bu yıldızları toplamanız da mümkün. Bölümler arasındaki denge oyunda ilerledikçe bozuluyor ve bazı bölümlerde çok rahat (örneğin bilardo topunu borulardan geçirmek yerine boruların üzerinden zıplatarak) bir şekilde üç yıldızı toplayabilirken bazı bölümlerde sıkılacak, yorulacak ve eğlenmek yerine kendinize işkence yaptığınızı fark edeceksiniz. Çünkü Amazing Alex'te herhangi bir Angry Birds oyununun aksine, bütün yıldızları toplamak veya bütün görevleri yapmak için bir sebep bulamayacaksınız. Ne uzaylılar yumurtalarınızı çaldı ne de domuzlar sizinle uğraşıyor. Tüm olay, canı sıkılan bir çocuğun kendini eğlendirme şeklinin oyunlaştırılmış hali.




Oyun, Türkiye App Store'da 2.5 yıldız gibi bir ortalamayla şimdiye kadar ki en düşük ortalamalı Rovio oyunu olma şerefine de ulaşıyor. Elbette Amazing Alex bölüm oluşturma kitiyle uzayan oyun süresi, sevecen çizgi film grafikleri ve Rovio etiketiyle App Store'da büyük bir çıkış yaptı. Fakat ilk defa, iPhone'umda bir oyunu oynamak için kendimi zorlamam gerekti. Amazing Alex ile, App Store'da onlarca benzeri (ve daha kalitelileri) olan bir oyunun sadece markanın arkasına sığınarak pazarlanmasının bir numaralı örneğini görüyoruz. Gerçekten kaliteli, küçük kaçamaklar halinde eğlenerek oynayabileceğiniz bir oyun olsaydı çok daha yüksek bir not alabilirdi benden Alex. Fakat bu haliyle, vereceğiniz paraya üzüleceğiniz sıkıcı, yoran ve "sıradan" bir oyun.


Etiketler: , ,

-Spec Ops :The Line

0 yorum

Arap Baharı rüzgârının tüm dünyayı etkilediği bu zamanda, Ortadoğu’yu düşünün ve gelecek yıllarda neler olabileceğini hayal etmeye çalışın. Özellikle Ortadoğu’nun cazibe merkezi ve petrol ülkesi olan Dubai’yi gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Alman Yager firması bu konseptten yola çıkarak Spec Ops: The Line’ı tasarlamışlar. Oyun tamamen Dubai’de geçiyor ama bu kez Dubai alışılmış bir petrol şehrinin çok uzağında.

Spec Ops: The Line, gelecek bir zamanda, kum fırtınalarıyla çehresi tamamen değişmiş olan Dubai şehrinde geçiyor. Orta Doğunun bu en gözde şehri, her taraf alabildiğine kum yığını, harap olmuş araçlar ve binalarla dolu farklı bir şehir haline gelmiş. ABD hükümeti için bölgede bulunan Albay John Conrad ve 33. Piyade alayı geri çağrılır. Ancak Albay Conrad sivil halkı koruma ve güvenli bölgelere sevk etme işleriyle meşgul olduğundan emirleri dinlemez.




Bir süre sonra da birliğinden ve kendisinden haber alınamaz. Bunun üzerine Delta Force ekibi üyesi Yüzbaşı Martin ve onun komutasında iki asker olan Çavuş Lugo ve Teğmen Adams Dubai’ye gönderilir. Albay ve 33. Piyade alayını araştırmak bu üç kişilik Delta Force takımının işidir. Dubai’de şehrin hâkimiyetini ele geçirmek isteyen teröristler, görevlerimiz önünde en büyük engel konumundalar. Hikâye bu temel üzerine oturtulmuş. Yapımcılar 1902 yılında yayınlanan Joseph Conrad’ın yazdığı Hearth Of The Darkness romanından etkilendiklerini açıkça ifade ediyorlar. Romandaki olaylar Afrika’da geçerken, Sapec Ops The Line Dubai’de geçiyor.

Albayın Birliği Nerede


Spec Ops The Line, üçüncü şahıs gözüyle oynayabileceğimiz taktik shooter olarak hazırlanmış. Oyunu açtığımızda, yüksek bir tepede güneş vurmuş ters bir Amerikan bayrağını dalgalanırken görüyoruz. Peki, neden bayrak ters asılmış? Amerikan askerleri, girdiği Dubai topraklarında zor durumda kalmışlar ve (Vietnam, Afganistan, Irak) bayrağı ters asarak yardım istediklerini belirtiyorlar.



Spec Ops: The Line'ın  basit bir ara yüzü var. Dört farklı zorluk seviyesinden birini seçerek oynayabileceğiz. Hemen belirteyim normal zorluk seviyesinde bile kan ter içinde kalabiliyoruz. Ana karakter Yüzbaşı Martin’i kontrol ediyoruz. Açılışı helikopter içinde düşman helikopterlini avlayarak yapıyoruz. Yere indiğimizde Dubai’de iki adamımızla birlikte ilerlemeye başlıyoruz. Ekibimizin iki üyesine çeşitli emirler verip, beraber ilerliyoruz. Ancak bu emir verme işi Rainbow Six yapımlarındaki gibi detaylı değil. Seçtiğimiz adamlara ateş et, bomba at gibi emirler verebiliyoruz. Spec Ops The Line, oynanış olarak Gears Of War’ı oldukça anımsatıyor. Oyun dinamiği siper alma, siperden ateş etme ve bomba atma gibi seçeneklerle şekillenmiş durumda.

W + Space tuşu ile hızlı koşup siper alabiliyoruz ve hızlı şekilde siper değiştirebiliyoruz. Silahımızda mermi biterse düşmanlarımıza sol shift tuşuyla hamleler yapabiliyoruz. Bu tuşla yerde yaralı bir askeri öldürebildiğimiz gibi, kapıları da tekmeleyip açabiliyoruz.

Yüzbaşı Martin aynı anda iki farklı silahı yanında taşıyabiliyor. Bunlar; tabanca, pompalı silah, otomatik silahlar, keskin nişancı silahları ve roketatarlar gibi 24 çeşit olarak sunulmuş. Üç farklı bombayı da yanımızda taşıyabileceğiz. Bunlar el bombası, ses bombası ve yakıcı bomba olarak çeşitlendirilmiş. Ayrıca sabit makineli silahları ele geçirip kullanabileceğiz.




Oyun ilk andan itibaren sizi, şiddetli çatışmalarla baş başa bırakıyor. Siper alıp, düşmanları öldürerek ilerleyeceğiz, zaman zaman iplerle aşağıya sarkacağız. Öldürdüğümüz düşmanların silahlarını alabildiğimiz gibi, çevrede bulunan kutulardan mermi ve bombalar toplayabiliyoruz. Kum yığınlarını lehimize çevirme ihtimalimiz var. Örneğin; ilk bölümde karşılaştığımız bir grup düşmanı, tepelerindeki otobüs camına ateş ederek kumların altında bırakabiliyoruz.

Spec Ops The Line’ı birkaç bölüm oynayıp tekdüze sanabilirsiniz. Ancak bu böyle devam etmiyor. Özellikle yedinci bölümden sonra oyunun gidişatı çeşitlenmeye başlıyor. Bilgisayara bağlı havan topu kullanabileceğimiz gibi, rehineleri bize karşı şantaj olarak kullanan düşmanın oyununu bozacağız. Ele geçirdiğimiz tankerlerle ilerleyip, tankere tutunarak bizi engellemeye çalışan düşman askerlerini ve araçlarını yok edeceğiz. Oyundaki duygusal unsurlarda git gide artacak.

Kumların Egemenliği


Spec Ops The Line grafik ve sesler konusunda bir adım öne çıkıyor. Kumların içindeki Dubai o kadar başarılı bir şekilde hazırlanmış ki, insanın ağzı açık kalmaması mümkün değil. Yakıcı güneşin sert rüzgârlar eşliğinde şehre yansıması, modern binaların kum fırtınası sonraki hali ve kullanılamaz duruma gelmiş araçlar şehri özetlememiz için yeterli. Özellikle iç mekânlarda kullanılmış renk paletleri, detaylı eşya modellemeleri, binaların içine süzülen ışık huzmeleri göz alıcı. Bozulmuş cesetler, üzerlerinde uçuşan sinekler ve baskın hava çok güzel yansıtılmış. Dış mekânlar iç mekânlara göre yeteri kadar uğraşılmamış hissi veriyor. Bazı bina kaplamaları, araç modellemeleri çok kaba duruyor. 



Karakter modellemeleri de başarılı bir şekilde hazırlanmış. Yüzbaşı Walker üniforması, cebinde haberleşme cihazı ve ekipmanları ile birlikte kusursuz bir asker görünümünde. Oyun ilerledikçe yırtılan üniformasını, aldığı yaraları, terlediğini ve bitkin halini izleyebileceğiz. Spec Ops The Line’da, Unreal 3 motorunun geliştirilmiş bir versiyonu kullanılmış. Bu kadar güzel işler başaran Unreal 3 motorunu alkışlamadan geçemeyeceğim.

Karakter seslendirmeleri oldukça başarılı yapılmış. Karakterimizin çatışmalar sırasında o heyecanlı sesi, Lugo ve Adams’ın tartışmaları ve esprileri oyuna bambaşka hava katmaya yetiyor.  Spec Ops: The Line'ın soundtrack albümlerini, benim gibi Youtube’da bularak, yeniden dinleyeceğinize eminim. Genelde çatışmalarda hareketli müzikler tercih edilse de, bu çatışma boyunca aynı şekilde devam etmiyor. Müzik dozu bazen yavaşlıyor, bazen tamamen sessiz bir şekilde rüzgârın sesini dinliyoruz.

Bana göre oyunun en başarılı olduğu kısımlardan birisi de, oyuncuya yaşattığı duygusal haller. Napalm türü bombalara maruz kalmış halk yanarak ölmüş. Etrafta onlarca cansız insan görüyoruz. Hele annesinin kucağında ölmüş bir çocuk görmek insanı derinden etkiliyor. Üstelik atılan bu yakıcı bombaları görmesin diye, annesi çocuğun gözlerini kapatmış ve oturdukları konumda can vermişler. Tabi bu trajik görüntü karşısında Walker ve adamları kahroluyor. Oyun, karakterimizi yavaşlatarak, bu duygusal anları bize başarılı bir şekilde aktarıyor.




Sen de kadı kızı değilmişsin


Gelelim oyunun eksik taraflarına; Yapay zekâ konusunda birkaç olumsuz örnekle karşılaşıyoruz. Sıcak çatışmaların yaşandığı sırada, bazı düşman askerleri siper almaksızın ateş ediyor. Hele kurşunlardan bir adım sağa sola kaçmaları insanı şaşırtıyor. Bazılarının dibine kadar sokulsanız da, tepki vermekte oldukça gecikiyorlar. Bazıları şuursuzca üzerinize doğru geliyorlar. Ancak bu demek değil ki hepsi böyle hareket ediyor. Dış mekânlardaki çevre kaplamalarına yazının üst kısmında değinmiştim. Bazen siper aldığımızda kamera bize o kadar zoom yapıyor ki, yanımıza yaklaşan düşman askerlerini göremiyoruz. Takımımızda bulunan askerlere verebildiğimiz emirler çok kısıtlı demiştim. Yapımcılar bu iş üzerinde biraz daha dursalardı Spec Ops The Line daha da öne çıkabilirdi.

Multiplayer


Spec Ops The Line’da klasik ve takım bazlı deathmatch’ler, rally point ve buried modları mevcut. İki ana grup ve bunların altında dört sınıf bulunuyor. Bu modları ve haritaları istediğiniz gibi özelleştirebiliyorsunuz. Oyunda co-op modu bulunmuyor ama indirilebilir içeriklerle bu moda sahip olabileceğiz.

Spec Ops The Line bu yaz günlerinde eğlenmemiz için oldukça tatminkâr gözüküyor. Hele ki, Dubai gibi bir petrol şehrinin kum fırtınalarıyla çöl şehir haline gelmesi ve burada ki sıcak çatışmalar bizi içine çekip hapsedecek.



En Düşük Sistem Gereksinimleri:

  • İşletim Sistemi: Windows XP SP3
  • İşlemci: Intel Core 2 Duo @ 2GHz / AMD Athlon 64 X2 eşdeğeri
  • Bellek: 2 GB RAM
  • Hard Disk: 6 GB boş yer
  • Video belleği: 256 MB
  • Ekran Kartı: NVIDIA GeForce 7900 GS/ ATI Radeon HD 2600XT
  • Ses Kartı: DirectX uyumlu 
Önerilen Sistem Gereksinimleri:

  • İşletim Sistemi: Windows Vista/7
  • Processor: 2.4 GHz dört çekirdekli
  • Bellek: 3 GB RAM
  • Hard Disk: 10 GB boş yer
  • Video belleği: 512+ MB
  • Ekran Kartı: NVIDIA GeForce 9800 GTX/ATI Radeon HD 4850
  • Ses Kartı: DirectX uyumlu

Etiketler: , , , ,

-Battlefield 3 : Close Quarters

0 yorum

 DLC’ler artık oyunların değişmez bir parçası haline geldi. Herhangi bir yapım piyasaya sürüldükten sonra DLC paketleriyle destekleniyor. Yeni senaryo, yeni silahlar, haritalar vs… başka birçok öğe bu eklentilerle yapıma ekleniyor. Battlefield 3’e de DLC gelmemesi gibi bir durum olamazdı. Esas konumuz olan Close Quarters, Battlefield 3’ün ikinci indirilebilir içeriği olma özelliğini taşıyor.

Yakın dövüş


Close Quarters oyuna 4 yeni harita, 10 yeni silah, 5 tane Dogtag, 10 tane Assignment ve 2 mod ekliyor. Eklentinin en önemli özelliği ise yakın çatışmalara odaklı olması ki, zaten haritalar bu şekilde normal Battlefied haritalarına göre küçük olarak tasarlanmış. DLC’de Donya Fortress, Operation 925, Scrapmetal ve Ziba Tower haritaları var. Hepsi kapalı mekana sahip ve Battlefield’ın klasik araç kullanma özelliği ise eklentide yok. 



Her haritanın kendine özgü bir tasarımı var. Mesela Ziba Tower isminden de belli olduğu gibi yüksek bir gökdelen. Katları var ve ortasında büyük bir meydana sahip. Diğer haritalar da aynı şekilde kendine has kapalı tasarımları ile dikkat çekiyor. Ama hepsinin belirli bir alanı var ve bu yüzden alışık olduğumuz geniş haritalarda uzak mesafelerden rakibi avlama olayları yaşanmıyor. Bunun yerine yakın çatışmalar hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Yüksek Frag yapabileceğimiz gibi hızlı bir şekilde de ölebiliyoruz. 

DLC’nin yakın çatışmaları oyun mekaniği olarak sunması dışında dikkat çeken diğer kısım ise Conquest Domination ve Gun Master adındaki oyun modları. Aslında bu modların benzerlerine daha önce birçok oyunda rastlamıştık. Gun Master’dayken tabanca ile oyuna başlıyoruz ve adam öldürdükçe daha iyi silahlara sahip oluyoruz. Conquest Domination  için ise aslında Conquest modunun DLC’deki ufak haritalara adapte edilmiş hali diyebiliriz. Savaşılan alanın küçük olması nedeniyle kontrol noktalarını elde tutmak biraz daha zorlu olabiliyor. Amaç rakibin bilet (Ticket) sayısını azaltmak. 



Silah yelpazesi genişliyor

Eklentideki silahlar ise şu şekilde; M5K, SPAS-12, JNG-90, M417, LSAT, L86A2, MTAR-21, ACW-R, SCAR-L ve AUG A3. Tabii ki bu silahlar her ne kadar cezp edici olsa da, assignment’ları da var. Örneklendirecek olursak AUG A3 için kendi takımımızdan 10 kişiyi kurtarmamız ve Assault Rifle ile 30 kişiyi öldürmemiz gerekli. Sadece 40mm LVG gadget’ını açmak için assignment gerekli değil. Close Quarters’da çevresel yıkım biraz daha artmış. Duvarlar ve sütunlar parçalanıyor, etraf birbirine giriyor. Bu aslında Frostbite 2’nin sağladığı imkanlardan biri. Artan yıkımla birlikte aksiyon daha iyi oluyor ve insanı biraz daha havaya sokuyor.

DLC açıkçası yapımcıların daha önce dedikleri gibi istediklerini sunmayı başarıyor. Oyuncuları ufak haritalarda yakın çatışmalara sokuyor. Bu durum klasik oynanışa göre en başta biraz ters gibi dursa da, insan kısa bir süre sonra alışıyor. Battlefield 3’te biraz daha farklı bir tecrübe yaşamak isterseniz, Close Quarters’ı alabilirsiniz. 

Minimum Sistem Gereksinimleri
  • İşletim Sistemi: Windows XP/Vista/7
  • Işlemci: Intel Core 2 Duo @ 2.4 Ghz / AMD Athlon 64 X2 5200+
  • RAM: 2 Gb
  • Disk Alanı: 15 Gb free
  • Video RAM: 512 Mb
  • Ekran Kartı: nVidia GeForce 8800 / ATI Radeon HD 3870
  • Ses Kartı: DirectX Compatible
  • Ağ: Broadband Internet Connection for Online Multiplayer
  • Direct X: 9.0c
Önerilen Sistem Gereksinimleri
  • İşletim Sistemi: Windows 7
  • Işlemci: Intel Core 2 Quad @ 2.5 GHz / AMD Phenom II X4 @ 2.6 GHz
  • RAM: 4 Gb
  • Disk Alanı: 20 Gb free
  • Video RAM: 1 Gb
  • Ekran Kartı: nVidia GeForce GTX 560 / ATI Radeon HD 6950
  • Ses Kartı: DirectX Compatible
  • Ağ: Broadband Internet Connection for Online Multiplayer
  • Direct X: 9.0c