Liste bir hayli kabarık
Blacklist serinin bir önceki oyunu Splinter Cell: Conviction'un hemen ardını konu alıyor. Oyunda serinin kahramanı Sam Fisher, Dördüncü Echelon'un (Fourth Echelon) başkanı rolünde ve sadece Birleşik Devletler Başkanı’na rapor veriyor. Dördüncü Echelon'un başlıca görevleri, kendinden bir düşük kademedeki Üçüncü Echelon ve ajanları tarafından yürütülen tüm organizasyonların sona ermesini sağlamak. Dördüncü Echelon'un görevini yürütmekte olduğu sırada on iki ölümcül terörist birleşip "Kara liste" (Blacklist) adı verilen ve Birleşik Devletler'in çıkarlarını hiçe sayan bir oluşum başlatıyorlar. Dördüncü Echelon'un başkanı olarak da Sam'e ve yanındaki arkadaşlarına liste sona ermeden önce bu on iki teröristi yakalamak düşüyor. Ama Sam'e tek başına olmayacağı, eskilerden birisinin daha bu ekipte olacağı bilgisi veriliyor, o da Grim adıyla tanıdığımız Anna.
Splinter Cell: Blacklist, Conviction'da kullanılan oyun mekanizmaları ile geliştirilse de, Conviction'dan daha farklı oynanış şekline sahip. Çünkü Ubisoft Toronto, Blacklist'e Killing in Motion, Active Sprint, Strategic Mission Interface gibi yenilikler getirmekten kendini alı koymamış. Bunları biraz daha bahsedelim.
Splinter Cell: Blacklist geçtiğimiz aylarda düzenlenen E3 2012 oyun fuarında da bir demo ile tanıtılmıştı. Demonun hikayesi ise biraz daha anlattıklarımı açıklayacak seviyedeydi. Oyuna bir terörist kılığına girmiş olarak başlıyorduk, masada yatan bir Amerikan askerinden bilgi almaya çalışan teröristleri hakladıktan sonra ilerliyorduk. Tabii ilerlememiz sırasında da az önce bahsi geçen Killing in Motion ve Active Sprint özelliklerine tanıklık ediyorduk. Demoda gördüğümüz silahlarsa Sam Fisher'a uygun silahlardı, kendimizi zorlayacak bir düşmanla karşı karşıya olmasak da, önceki oyunlarda olduğu gibi düşmanın yanına yaklaştığımızda bize ne yapmamızı istediğimize dair bir seçenek yöneltiyor ve istersek "gürültülü" istersek "sessiz" yoldan işleri halledebiliyorduk. Dördüncü Echelon'un kaptanı olarak istediğimiz anca hava desteğini çağırabiliyorduk. Bu kulağa epey hoş geliyor işte. Atlattığımız düşmanların ardından yakaladığımız bir baş teröristin istediğimiz bilgileri vermemesi ve kendini öldürtmesiyle demo son buluyordu.
Son sözler
Aslında birazdan söyleyeceklerimi Splinter Cell serisini PS2 üzerinde oynamış olanlar daha iyi anımsayacaktır, ama Splinter Cell eski oyunlarında kendi türüne daha yakın yani daha "Stealth" bir oyundu. Adamları öldürmek, onlarla çatışmaya girmek belki de en son seçeneğimizdi. Ama Blacklist'le birlikte oyun neredeyse bir üçüncü şahıs aksiyon oyununa dönmüş gibi. Tabii bizim gördüğümüz kısım sadece demo'dan ibaret. Umarım en "aksiyonlu" kısmı demoya saklamışlardır.
paylaşım için teşekkürler